Geçenlerde bir televizyon programında kıyamet ne zaman kopacak konusuna benzer bir programa tesadüfen denk geldim. Konunun özelliği itibariyle beş on dakika seyrettim. Programa katılan konuklardan birisi şuan yaşadığımız dünya veya içinde bulunduğumuz kâinat yaratılmadan öncede buna benzer bir oluşumun var olduğundan, kâinat ve kâinat içinde de dünya hayatının olduğunu, bundan sonra bu âlemin yok oluşundan sonra da başka kâinat ve yaşamların olacağını iddia ediyordu.
Bu zatı muhterem bütün Türkiye’nin tanıdığı, ilahiyatçı profesörlerden, sonradan siyasete atılan bir zattır. Bu tezini de Kur’anı - Kerim ayetlerine dayandırıyordu. Tabi bilmediğim bir konu hakkında yorum yapmam doğru olmaz. Doğrudur veya değildir. Ama burada gerçek olan insan hayatının onu yaratan İlahi Kudretin ona biçmiş olduğu vade sonunda hayatının sona ermesidir. Tabii ki Yüce Allah’ın takdir ettiği müddetin sonunda kıyamet kopacaktır.
Bu süreç içinde birçok toplumların yok olduğu da bir gerçektir. Temeli sağlam olan toplumlar tıpkı temeli sağlam olan yapı gibi dimdik ayakta durmayı başarabilmişlerdir. Nasıl bir binanın temeli ve malzemesi sağlamsa en şiddetli depremlere karşı bile ayakta durabiliyorsa, temeli ve malzemesi çürük olan bir bina da en ufak sarsıntı da bile yerle bir olabiliyor. İşte toplumlarda böyledir. Toplumun temeli de ailedir. Aile hayatımız ne kadar sağlamsa, sağlıklıysa toplum hayatımızda o derecede sağlam ve sağlıklıdır.
Burada aile olarak toplum düzeninin oluşmasında büyük sorumluluklarımız var. Ailede ki bireylerin bir biriyle olan ilişkileri, komşularla olan ilişkileri ve diğer kişilerle (okul, iş hayatı v.s.) olan ilişkilerinin samimiyet derecesi toplumsal ilişkilerimizin de samimiyet derecesini oluşturmaktadır. Toplumsal olayların senaryosu bireylerde başlar, ailede devam eder.
Her dönemde veya daha geniş kapsamlı zaman olarak düşünürsek çağdaş toplumların içinde bulunduğu zamanın değer yargılarına göre toplumsal olayların da oluş tarzları farklılık göstermiştir ki; buda olağan bir durumdur. Her dönem veya çağın toplumsal aktiviteleri aynı olsa idi toplumların çağdaşlaşmaları da olmayabilirdi.
Toplumların temel taşlarından biride eğitim ve kültürdür. Eğitim ve kültür gerek kişi hak ve hürriyetleri açısından, gerekse toplumun çağdaşlaşmasındaki vazgeçemeyeceği olmazsa olmazlardandır. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk “Türk Milletinin Temeli Kültürdür” diyerek eğitim ve kültürün ne kadar önemli olduğu gerçeğini göstermiştir.
21 nci yüzyılda hala töre adına kan davası güdülüyorsa, cinayetler işleniyorsa, din ile iman ile alakası olamayan kişiler şıh ya da şeyh olarak görülüp peşlerinden gidiliyorsa, gençlerimiz Mir oğlu ya da Polat alemdar olarak yaşamayı tercih ediyorsa eğitim ve kültür düzeyimizin geldiği yeri üzülerek görmekteyiz.
Okulda verilmeyen öğretim açığı başka yerlerden alınan eğitimlerle kapatılmaya çalışılmaktadır. Buralardan alınan eğitimlerin fayda ve mahsurları olabilir. Bu konulara girmekte istemiyorum. Çünkü; artık bu kurumlar her ne kadar rant kapısı olsa da kimilerine göre siyasi veya diğer düşünce yapılarına sahip olduklarından kimilerine göre mahsurlu olan diğerlerine göre yararlı, kimilerine göre yararlı olan da diğerlerine göre mahsurlu olabilir. İşte bunun içindir ki; eğitim ve öğretimin ailede başlayıp okulda verileni daha yararlı olacaktır diye düşünüyorum.
Mustafa Gündoğan